25 Nisan 2014 Cuma

POP KEK ÇILGINLIĞI!!

Duyduk duymadık demeyin Pop kek çılgınlığım başladııı!!!

 
Nasıl olmuş ama!! Ben bu keklere bayıldım. son dönemde pop kekleri yapıp önce çikolataya sonra da ne bulursam ona bulayıp kahve keyfimi şenlendiriyorum:)
 
 
Tchibo'dan makineyi aldığım günden beri bizim evden pop kek eksik olmuyor ve her çeşiti deneniyor. Hatta çevremde o kadar çok reklamını yaptım ki bana sponsor olmalı Tchibo:)
 
 
Şimdi bu bana yapılır mı diyenleri duyar gibiyim!!:) Sizi de düşündüm madem tatlı yemiyorsunuz işte karşınızda pop-ek :) Yani yemesi son derece leziz ve keyifli olan topik topik ekmekler:)
 
 
Makinanın kullanma kılavuzunda ekmek yapabilirsiniz yazmıyor ama, kayınvalidemle yaptık oldu! Hatta benim favorim oldu:) Daha sonra bu makineyle patatesli, kabaklı, brokolili, karnıbaharlı, pırasalı mücverler, tuzlu-peynirli dereotlu- kekler de nefis oldu:) ama tatlı tabi ki başka oluyor:)
 
 
Bence denemelisiniz. Hatta pintereste popcake diye ararsanız ayrı bir çılgınlık olduğunu göreceksiniz..
Size bu pop keklerden daha tatlı bir hafta sonu diliyorum:)
Sevgiler...
 
Bu arada, fotograflar için Canigom'a teşekkür ederim;)
 

 
 

20 Nisan 2014 Pazar

DEMİR ADAM/ BEBEKLE YAŞAM VOL 2- DÜĞÜN


Doğumdan sonra başınıza gelebilecek en zor durumlardan birisi de gitmek zorunda olduğunuz düğünler… Hiç abartmıyorum inanın. Öncelikle bebeğiniz akşamları sizsiz durmuyor, sürekli emmek istiyor evde bırakamıyorsunuz. Eee düğüne götürünce de orada aşırı ses, ışık ve sevgi gösterine maruz kalıyor. Ama mecbursunuz gitmeye, bebeği de yanınıza alıp gidiyorsunuz… Sonuçta o sizin en yakın arkadaşınız, sevdiğiniz bir dostunuz ya da kuzeniniz.
Demir ilk düğününe 4 aylıkken gitmiş ve tüm düğün boyunca uyumuştu. O kadar yüksek sesli müzikle nasıl o kadar derin uyuduğunu hala anlayabilmiş değilim. İlk düğünü referans alarak Demir’i 6 aylıkken çok sevdiğimiz bir arkadaşımızın düğününe götürdük. Nasılsa düğünlerde uyuyordu. Hatta nasılsa uyuyacak pijamasıyla mı götürsem diye bile düşündüm, çünkü bir önceki düğünde çok süslenmiş, ama hiiiiiç pusetinden çıkmamıştı. Ama ben gene de pijamayla götürmedim tabi, papyonunu, pantolon askısını ve rugan ayakkabısını giydirdim :)
Öncelikle düğüne gitmeden önce “ne giyicem ben şimdi” sorunuyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Doğum yapmışsınız eski kıyafetler olmuyor. Yeni bir şey alsanız boşa masraf nasıl olsa zayıflayacaksınız!.. Ama düğünde de arkanızdan “Ayyy hala doğum kilolarını verememiş” ya da “ bi çocuk doğurdu saldı kendini” gibi cümlelerin sarf edilmesini de istemiyorsunuz.. Bir de emzirme eylemi var düşünülmesi gereken, ona uygun kıyafet seçmek lazım…
İşte ben de “ne giycem şimdi de hem bakımlı hem zayıf görünücem” sorularıyla gardırobumun hepsini yatağın üstüne indirirken eski elbiselerimden birinin içine zorla girebildiğimi keşfettim. Fakat elbisenin fermuarı çoook zor kapanıyordu. Terziye verip fermuarı öne aldırmama rağmen istenilen rahatlık düzeyine ulaşmamıştı. Ancak birinin yardımıyla fermuar çekilebiliyordu. Ben fermuarı kavuşabildiği kadar bir araya getiriyordum, eşimde var gücüyle çekiyordu! Tabi unutulmaması gereken en önemli şey ise emzirmek zorunda kalınabileceği. Ben o elbiseyle emzirmek için o fermuarı açıp, elbiseyi neredeyse çıkarmak zorunda kalacağımı bile bile yeni bir elbise almamak için bu riske girdim. Sonuç da Demir düğün boyunca uyuyacakti….
Düğün günü elbiseyi giymeden Demir’i bir güzel emzirdim. Bir de üstüne 90 cc mama verdim. Planım bu tokluk derecesiyle çocuğun kesin uyuyacağı yönündeydi. İlk defa o gece Demir’e o kadar çok mama verdiğimiz için biraz vicdanım rahatsız olsa da “yapcak başka bir şey yok” düşüncesiyle kendimi rahatlattım.
Düğün salonuna girdiğimizde salonda hafif bir müzik çalıyordu ve benim miniğim midesinde tıka basa anne sütü+90 cc mama olmasına rağmen bir türlü uykuya geçemiyordu. Bir de sevmek isteyen eş dost sırayla kucağına alınca bizim ki feryadı kopardı. Hiçbir şekilde sakinleşmeyen bebeğimizi sakinleştirmenin tek bir yolu vardı “emzirmek” !!! Benim üstümde ise dapdaracık elbise… Neyse başka çaremiz yok diyerek eşimle birlikte gelin odasının yolunu tuttuk. Neyse ki gelinle damat henüz ilk danslarını yapmakta oldukları için odayla işleri yoktu. Mecbur elbiseyi boynuma kadar sıyırarak, dona, sıkıla bebeğimi emzirdim, biraz sakinleşti ama uyumadı. Neyse en azından sakinleşti diyerek tekrar arkadaşlarımızın yanına döndük. Pusetinde durmayı kesinlikle reddetti, kucağımızda biraz ışıkları seyrettikten sonra onu sevmeye çalışan bir arkadaşımızın yüzüne bakıp bakıp ağlamaya başladı. Hadiiii bi türlü sakinleşmiyo… Elimizde Demir’in o sıralar en sevdiği plastik bir oyuncak ve ağlayan altı aylık bir bebekle gene gelin odasının yolunu tuttuk. … Neyse gene emzirme eylemini gerçekleştirdikten sonra bu sefer benim fermuar kapanırken biraz tekledi. Zaten kucağımda bebek olduğu için fermuar kapatma konusunda gereken desteği veremiyordum! Neyse ki fermuarı patlatmadan kapatmayı başardık. Tekrar döndük masamıza. Bu sefer de teyzelerden bir tanesi  “Aaa Ali Kangal’ın torunu bu mu?” diye haşince vura ısıra sevince geri dönülmez yola yeniden girdik. Ben, eşim, Demir ve plastik oyuncağımızla 5 dk önce bulunduğumuz aynı yerde ve aynı pozisyondaydık... Gitsek mi gitmesek mi diye konuşurken Gelin odasına girmek istedi! Neyse benim emzirdiğimi öğrenince vazgeçti, anlayışlı gelin… Tabi biz “ayyy gelin odasını da zapt ettik, ayıp oluyo” düşünceleriyle ve “Allah’ım n’olur fermuar patlamasın”  yakarışlarıyla bir emzirme seansını da çocuğu uyutamayarak tamamlayıp, salona döndük. Eşimin gel biraz daha mama verelim fikrine karşı koymadan 60 cc daha mamayı Demir’e verdikten sonra uyuması için kucağımızda sağa sola salınırken, bizimki gene başladı mı ağlamaya!!!  Sallıyoruz, öpüyoruz, okşuyoruz, çeşitli şaklabanlıklar yapıyoruz susmuyor, susmuyor! Hadi bakalım gene gelin odasına…  Bu sefer gene abuk subuk bir pozisyonda emzirmeye çalışırken gene gelinin odaya geleceği tuttu. Parfümünü istiyormuş, kapı aralığından yüzsüz yüzsüz verdik parfümü. Sonuçta orası artık gelin odası değil, emzirme odası değil mi?!!! Demir gene uyumayınca “en iyisi gidelim düğünü nasıl olsa göremiyoruz, çocuğa daha fazla işkence etmeyelim” dedik.. Neyse ben toparlandım, eşim elbisenin fermuarıyla uğraşıyor, benim kucağımda Demir… bilin bakalım ne olduuu?? Hayır hayır fermuar patlamadı, Demir babasının ellerine kustu!! Sağa sola bakıyoruz peçete falan yok! Biz de anne bakım çantası yerine plastik oyuncakla dolaştığımızdan yanımızda silebileceğimiz hiçbir şey yok! Benim fermuar kapanmıyor bu arada. Ben tek elimde Demir, uğraşıyorum olmuyor, eşimin elleri berbat kapıyı bile açamıyo!! Bu arada yanımızda telefon da yok! Eşimin kravatını gözden çıkarıp, daha sonra da benim fermuar operasyonumu tamamladıktan sonra düğünden kaçarcasına ayrıldık. Şimdi bunları gülerek yazıyorum ama ne kadar stres olmuştum anlatamam. Emzirme odasındaki varaklı ayna dışında O düğünden hiçbir şey hatırlamıyorum, ne gelinin saçını ne gelinliğini ne mönüyü!!! Bi ara keman çalıp dans eden kızlar görmüş olabilirim..
Bu yazının ana fikrine gelince:
1.       Eğer bebekle düğüne gidiyorsanız emzirmeye uygun bir kıyafet seçin
2.       Baktınız ki çocuk durmuyor, zorlamayın, tebrik edin, çıkın
3.       Bebeğinizi emzirmeye götürürken mutlaka anne bakım çantanızı da yanınıza alın
4.       Mümkünse bebekle düğüne gitmeyin! :))


16 Nisan 2014 Çarşamba

AKADEMİSYEN ANNENİN BİR GÜNÜ

Bana en çok sorulan sorulardan birisi “bu kadar şeyi yapacak zamanı nasıl buluyorsun?” bu merakı gidermek için bu postu yazmaya karar verdim.
Çalışan anne olarak hayatı sürdürmek gerçekten zormuş. Sürekli bir koşturmacanın içinde insan kendisini kaybetmemek için çok çaba sarf ediyor. İşte bende oğlumun uyku saatleri olan o kısacık zaman dilimlerinde kendim için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Eskiden evin dağınık olması benim için stres unsuruyken şimdilerde evin dağınıklığına “çok da fifi” modunda yaklaşıyorum :)
İşte bir günüm
Demir sabah ortalama 06.00-07.00 arasında uyanıyor. Biraz yatakta “oğlum azıcık daha uyu” yalvarmalarından sonra-ki bu yakarışlar hiçbir zaman uykuyla sonuçlanmaz- güne merhaba diyoruz. Demir’in sabah bakımı ile babası ilgilenirken ben hazılanıyorum. Sonra kahvaltı, emzirme derken apar topar evden çıkıyoruz. Neyse ki hafta içi annemlerde ikamet ediyoruz yoksa bir de Demir’i hazırlayıp çıkmak gerekecek ki ona pazartesi sendromu diyorum! Eğer saçlarım kötüyse ve hala vaktim varsa haydi bakalım koştur koştur kuaföre, oradan da “offf yine geç kaldım” düşünceleriyle koştur koştur okula! Büyük ihtimalle bir çocuk takibine, toplantıya ya da derse ucu ucuna yetiştiğimden apar topar bir bardak su içip işimin başına geçiyorum. Saat 12.00’da “ayyy geç kalıyorum” düşünceleriyle tekrar eve gidiyorum. Önce Demir’i emziriyorum, sonra yemek yiyorum, sonra Demir’le yaklaşık 10 dk. oynayıp, haydi bakalım tekrar okula koşuyorum. Öğleden sonra ders, toplantı, çocuk takibi yoksa çok mutluyum çünkü birikmiş araştırmalarımı tamamlayabilecek, ders sunusu hazırlayabilecek, bölüm işlerini yapabilecek ya da sınavları okuyabilecek bir zamanım var demek! Böyle zaman dilimlerini çok nadir yakaladığımdan hemen kahvemi alıyorum odama çekiliyorum, zaman hızla akıyor ve saat 15.30’da koşa koşa tekrar eve! Artık bu saatten sonra varlığımı genelde Demir’e armağan ederek uyku saatine kadar oyun, gezi, yemek, banyo, ile saat 20.00’a kadar vakit geçiyor. Bu saatlerde elime telefon ya da tablet almamaya çalışıyorum, çünkü bizim oğlan elimde bunları görünce hemen almak istiyor. Bir de ben de oğlumla geçirdiğim sınırlı zamanlara teknolojiyi dahil etmek istemiyorum. Saat 20.00-20.30 arasında Demir’in uyku seramonisi var. Yaklaşık 21.00 gibi derin uykuya geçiyor. Eğer ben de yorgunluktan uyuyakalmamışsam hemen bilgisayarımı açıyorum. Yetiştirmem gereken bir ders sunusu, bir rapor, bir araştırma varsa yaklaşık gece saat bire ikiye kadar onunla uğraşıyorum. Zannetmeyin ki Demir Adam o saate kadar kesintisiz uyuyor. En az iki kere uyanmış ve tekrar beslenip uyutulmuş oluyor :)
Eğer herhangi bir akademik işim yoksa başlıyorum internette gezinmeye. Sevdiğim blogları okuyorum, instagram, facebook, twitter, pinterst arasında geziniyorum, bazen de yeni bir blog yazısı yazıyorum. Şimdilerde ise oğlumun yaklaşan doğum günü için faaliyetteyim. Tasarla, kes, yapıştır, bağla işleriyle çok meşgulüm. Bu arada televizyonu unuttum! Hiçbir diziyi ve programı takip etmiyorum. Hangi diziler var ondan bile haberim yok! Sezon sezon izlenmeyi bekleyen dizilerim eskidi gitti! Bazen boş boş televizyonun karşısında yatmak istiyorum ama izleyecek bir program bir türlü bulamadığım için gene alıyorum elime bir dergi, bir kitap onlarla oyalanıyorum. Bazen de mutfak tezgahının başında kurabiye, kek, pasta işlerine girişiyorum. İşte burada paylaştıklarım hep “gece yarısı ürünleri” J
Sonrada kıvrılıyorum oğlumun yanına ooohh mis:) Evet beraber yatıyoruz. Yatağında da uyuduğunu keşfetmeme rağmen şimdilik ayrılmaya niyetim yok! İleride zaten değil  yatak beni odasına bile almadığı “hırt ergenlik dönemleri” gelecek! Çatlak sesiyle “anne yalnız kalmam gerek” diyecek! Bunları düşününce azıcık daha beraber yatabiliriz diye düşünüyorum ama hiç bir danışanıma önermiyorum:)))) Değerli okuyucum bu durum aramızda sır olarak kalsın tamam mı? Biraz da kolaylık sağlıyor beraber yatmak çünkü gece iki ya da üç kere daha uyanarak sabahı ediyoruz. Zaten çok geç yatıyorum, böylece en azından yataktan kalkmıyorum. Mazeretim de var yani!:)

Eskiden 8,5-9 saat uyumadan uykumu alamazdım. Şimdi maksimum 5-6 saat uyuyorum – o da kesintisiz değil- ama gayet iyi hissediyorum. Yapılan bir araştırma anne sütünün uyku kalitesini arttırdığını bu nedenle süt veren annelerin daha az uykuyla günlük ihtiyaçlarını karşıladığını ortaya koymuş. Bunun durumun benim açımdan zaten hiçbir açıklaması olamazdı!!!
Gelelim haftasonunaaa… Hafta sonu ise elbette daha gezmeli tozmalı ve eğlenceli. En azından ailecek, hiç ayrılmadan bol oyunlu, bol oksijenli! Akşam gezmeleri ise genelde ev oturması, arkadaş ziyareti şeklinde çünkü uykusu gelmiş ama dışarıda uyuyamayan bir çocuk gerçekten çok zor! O nedenle gece gezmelerine artık ara verildi…

Gördüğünüz gibi bu yazıda hiçbir temizlik, yemek, ütü öğesine yer verilmemiştir. Hafta içi annem babam en büyük yardımcım. Hafta sonu ise ortalık darmaduman!! Hafta içi biz evde yokken evimize gelen, bizi derleyip toplayan bir yardımcım olduğunu da itiraf ediyorum. Hiçbir desteği olmadan çocuklarını büyüten anneleri çok takdir ediyorum, çok zor, gerçekten çok zor. Ben bu konuda çok şanslıyım…
İşte böyleee… Haydi bakalım tempo tempo!!!

10 Nisan 2014 Perşembe

AKADEMİSYEN ANNE MUTFAKTA/KURABİYE TARİFİ


Kurabiye tarifimi isteyenlerin sayısı oldukça arttı. Ben de herkesle paylaşayım dedim:
1 yumurta
1 margarin
8-9 yemek kaşığı şeker (eğer şeker hamuruyla kaplamayacaksanız şekeri biraz arttırabilirsiniz)
1,5 bardak un
Aldığı kadar nişasta
2 tepeleme tatlı kaşığı tarçın
Vanilya (İsteğe göre)
Önce margarini eritiyoruz. Daha sonra şeker ve margarini bir güzel çırpıyoruz. Üzerine bir yumurtayı kırıp tekrar çırpmaya devam ederken hooopp tarçını ekliyoruz. Sonra çırpma telini bir kenara bırakıp unumuzu ekliyoruz ve ellerimizle başlıyoruz yoğurmaya. Yavaş yavaş nişastayı ekliyoruz ve kulak memesinden sert bir hamur elde edene kadar nişasta eklemeye devam ediyoruz.
Fark ettiyseniz bu kurabiyede kabartma tozu yok. Şeker hamuruyla kaplayacaksanız kalıbın ölçüsünün değişmemesi için kabartma tozu konmaması şart.
Şekeri biraz arttırıp tarçın yerine kakao koyarsanız da güzel oluyor. Bir de bu kurabiye kolay kolay bayatlamıyor. 15-20 gün ilk günkü tazeliğini koruyor.  Ama şeker hamuruyla kaplayıp ömrünüz boyunca saklamayı planlıyorsanız bu isteğinizden vazgeçin derim çünkü odanın sıcaklığına göre 1-2 sene içinde güveleniyor:)
İşte bu tarifi kullanarak yaptığım son kurabiyeler:
Naz'ın doğum günü kurabiyeleri


Demir ve Naz yan yana:)

Bunlar da Naz'ın 5. doğum gününden (2 yıl önce)




Güneş'in diş kurabiyeleri (Demir'in kuzeni)


Bu da Güneş'in doğumuna yaptıklarımızdan. Annesi Ayşegül  karnı burnunda saatlerce göz yaptı...:)
.

Bu da 2 sene öncesinden Arca'nın diş kurabiyesi...Özgeyle gece boyunca uğraşmıştık bu kurabiyeler için...




Yaptığım diğer kurabiyeleri merak ediyorsanız yan taraftaki konular kısmından "kurabiye" ya da "şeker hamuru" başlığını tıklayabilirsiniz.
Haydi bakalım herkes ağızda dağılan, mis gibi kurabiyeler yapmak için mutfak tezgahının başınaaa:))
Afiyet olsun:)

7 Nisan 2014 Pazartesi

KUTLAMALAR/40 MEVLİDİ



Demir Adam’ın 40 mevlidinin üstünden aylaarr aylar geçti neredeyse doğum günü yaklaşıyor ama ancak yazabilecek fırsatı bulabiliyorum.
Bir lohusa olarak parti planlamanın ne kadar zor olduğunu Demir’in 40 mevlidinde çok derinden hissetmiştim. Şimdilerde ise bebekli ve çalışan bir anne olarak doğum günü organizasyonunun ne kadar zor olduğu gerçeğini yaşıyorum. Çünkü her şeyi kendim yapmak istiyorum, kurabiyesinden pastasına, posterinden, su şişesinin amblemine kadar her şeyinde el emeğim olsun istiyorum. Çünkü bence böylesi daha anlamlı…
İşte 40 mevlidinde de tutturdum her şeyi ben yapıcam diye ama evden bile zor çıkıyorum. Bebek daha önce şu yazında yazdığım gibi memede yapışık! Yapmak istediğim bir sürü şey var! Baya zorladı beni ama içime sindi doğrusu J
Demir normal zamanında doğsaydı şayet hastane odası süslemelerim için papyon konsepti belirlemiştim. Kapıya smokin giydirecektim, beşiğine smokin şeklinde dekor yapacaktım, smokinli kurabiyeler,  cup cakeler yapacaktım, smokinli şeker kutuları, biberonlar, daha neler neler… Ama kısmet 40 mevlidineymiş. Bu planlarımı bilen Çitlenbiğim öncelikle Demir’in doğumu için bir anı defteri hazırlamıştı…


Bu anı defteri neyseki hastaneye yetişti:) Ama 40 mevlidinde de gene yazmak isteyenler güzel dileklerini bu deftere yazdılar.. Bu defter benim için çookk ama çok değerli…


Çiğdem Teyzesi doğumdan sonra oğluma bir de “altın yastığı” dikmiş…


Yakasındaki ayrıntıya dikkatinizi çekerim!!

Nasıl muhteşem değil mi? Ben bu yastığa bayılıyorum, ilerde evlenirken damat yastığı (!) olarak vericem artık!:)
Bir de gene Çiğdem&Uygar iklisi Demir’in mevlidi için cup cake’ler yapmış…

Şöööylee yakından bakacak olursak..



Şimdi Çiğdem Hamile bakalım ben neler yapıcam:)
Tabi ki Demir Adam’ın kurabiyelerini de yaptık. Kurabiye hamurunu hazırladıktan sonra Demir yaygarayı basınca kurabiyeleri Olga Abla (abimin eşi) zıbın ve kravat şeklinde kalıpla kesti. Demir iş bitene kadar uyumadığı için tüm işi Olga Abla ve bize bebek görmeye gelen annesi yaptı. Ertesi gün şeker hamuruyla kaplama kısmına geçtim.  O gün bizim Cake Boss şehir dışında olduğu  için bana annem ve Çiğdem&Uygar ikilisi yardım etti. Demir uyandıkça emzirip, uyudukca kurabiye süsledim. Ertesi günde paket ve kurdeleleme kısmı yapıldı.  Yani sadece kurabiyeyi yapmak üç gün aldı!!!
Kurabiyeler siyah beyaz olsun istemedim. Hayatımızı aydınlatan oğlumun kurabiyelerine dışarıda pırıl pırıl parlayan güneşin rengini ve bir de doğum yapmaya gittiğimde üstümdeki kıyafetin rengi olan olan cam göbeğini eklemek istedim. Bir de kravatlara fil deseni koyduk. Fil deseninin hikayesini ise daha sonra ayrıntılıca anlatacağım:)
İşte kurabiyeler…



Kurabiyelere de bir yakından bakalım:)



bir de kravat..

Gelelim şeker, bardak, kağıt poşet, mevlit şekeri kısmına… Bunları yazarken de sevgili arkadaşım Özge’nin kulaklarını çın çın çınlatmak lazım…  Plastik kadeh, kağıt poşet ve şekerleri almak üzere Özge’nin annem ve beni alıp Gimat’a götürdüğü günü herhalde ömrüm boyunca unutamam. Emzirme önlüğümün altında daha 40’ı çıkamamış bebeğimle dükkanlarda alışveriş yapışımı şimdi gülümseyerek hatırlıyorum. Oysaki ne kadar stres olmuştum yaşarken… 
Tabi iş sadece almakla bitmiyor, etiketlerin yapışması, kurdelelerin bağlanması gibi aslında çok kolaymış gibi görünen ama saatler alan işlemleri de canımın içi annem yaptı... 
Eveeetttt önce bardakları görelim…

Şekerler…
 
 
Bu şekerler Özge Teyzemiz'in hediyesi..Ön yüzlerine etiket yapıştırmak da unutulmamış!:)
 



Karton poşetler (Hediyelikler).... 

Tabi mevlüt şekeri olmadan olmaz, onlarla da babam uğraştı…
Lohusa şerbetimiz..
Şeker masamızın genel görünümü..




Tabi gelenlere sadece şeker, çikolata yedirmedik bir mevlid klasiği olarak, pide, salata, ayran ek olarak kayınvalidemin taa Sivas'dan getirdiği börekler ve kurabiyeler misafirlerimizin midelerini şenlendirdi:)
Bir de Demir Adam’ın 40 gününü yansıtan seçme resimlerden bir poster hazırladım… Bu posteri evimizin girişindeki yerini aldı ve misafirlerimizi karşılıyor…
Eveeet işte 40 günlük tombul anne…



Vee 40 günlük bebeği…

Sıcaktan bunalınca hemen soyduk yavruyu..



Ve o günün akşamında 40 günlük çekirdek aile selfie’si…:)

 
İşte böyleee.. Nasıl, Beğendiniz mi?